Kadıköy! Kadıköy'e sığmıyorsun

Her yana güzellikler saçıyorsun

İstanbul’a İstanbul katıyorsun!

Keşke ben de Kadıköylü olsaydım!

 

Sevenler sana koşar bin bir yoldan

Tatlı huzur almaya Kalamış'tan

Söğütlüçeşme'den Kızıltoprak'tan…

Keşke ben de Kadıköylü olsaydım!

 

Erenköy’ün elinden tutuyorsun

Sarayburnu'na selam çakıyorsun

Karaköy'e hep kardeşim diyorsun

Keşke ben de Kadıköylü olsaydım!

 

Isır parmağını değmesin nazar

Kıskanır Kartal, Pendik, Üsküdar

İmreniyor Marmara'da adalar

Keşke ben de Kadıköylü olsaydım!

 

Sahil yolun âşıklarla doluyor

Bağdat Cadden ırmak olup taşıyor

Bostancı'dan Altıyol'a akıyor

Keşke ben de Kadıköylü olsaydım!

 

Bir tatlı huzur hissettim kalbimde

Uçup gitti bekârlık Kadıköy'de

Hanım köylü olmak varmış kaderde

Keşke ben de Kadıköylü olsaydım!

 

Tarihin başladığı bir ildesin

Mavi gözlerle boğazı süzersin

“Geldikleri gibi giderler!" dersin

Keşke ben de Kadıköylü olsaydım!

 

Cumhuriyetle yatıp kalkıyorsun

Ülkeme aydınlıklar saçıyorsun

İstanbul’a İstanbul katıyorsun!

Keşke ben de Kadıköylü olsaydım!
Sefer Yürük (2012)
 

PANDEMİ SÜRECİ ve EĞİTİM

10.05.2020

Korona felaketi ile başlayan süreçte öğrencilerin hem okullarından hem de öğretmenlerinden uzak kalması, veliler bağlamında yeni arayışların önünü açmakla kalmadı, beklentilerine farklı ve yeni seçenekler eklenmesinin önünü açtı. İşte bu nedenledir ki; bugüne kadar eğitim piramidindeki yerlerinden memnun olan özel öğretim kurumları, gelenekselden çağdaş öğretim modeline dönüşmeyi ve akademik yenilenmeyi kaçınılmaz kılan 2020-2021 eğitim ve öğretim yılına kendilerini hazırlamalıdırlar.

Bir anda karşı karşıya kaldığımız uzaktan eğitim dersleri, okullar arasındaki eğitim modeli yaklaşımı, fiziksel yapı, teknolojik donanım, bulunduğu konum ve eğitim ücreti gibi konulardaki farklılıkları adeta sıfırladı. Bu farklılıkların hiçbiri öğrencilerin ekranlarına yansımadı. Bütün uzaktan eğitim ekranlarında üç unsur vardı: Onlardan birincisi ‘dinleyen öğrenci”, ikincisi, kumandası öğrencide olan bir ‘ekran’ ve üçüncüsü de ‘anlatacağı konuyu çekici kılmaktan başka seçeneği olmayan öğretmen’… Böyle bir ortamda okul adı ve markası ne olursa olsun internet, televizyon veya cep telefonu ekranlarının verimli olması elbette ki çok zordu. Nitekim de öyle oldu. Uzaktan öğretim derslerine katılım beklenenin çok altında kaldı. Eğitim kurumları apar topar canlı derslere odaklanırken doğal olarak ekrana yaklaşmayan öğrenciler için akademik bir çözüm üretecek zaman bulamadı. Veli ve öğrencilerin canlı derslere katılmaları konusunda tekrar tekrar aranması da durumu fazla değiştirmedi. Bu eksiklikler haklı ve mantıklı nedenlere dayansa da velilerin okulları sorgulamasına engel olmadı. Aynı zamanda veliler okullarda uygulanmakta olan öğretmen merkezli yüz yüze eğitimin sıradanlığını ekranlarda canlı canlı görme ve tanıma fırsatı buldular.

Uzaktan eğitim yapmaya elverişli programlar sadece canlı derslerle sınırlı kalmadı; farklı okulların öğrencileri ile aileler arasındaki uzaklıkları da yakın etti. Veliler ödedikleri eğitim ücretlerinin değerlendirmesini yaptı, okullar arasındaki ücret farklılıklarını karşılaştırdı, “#evhayatdolu” mantığı paralelinde sorgulama fırsatı da buldular. Gördüler ki, çocuklarının, yüz yüze yapılan derslerle ilgili olarak, “Öğretmenimi seviyorum, iyi de anlatıyor, ama ben hiçbir şey öğrenemiyorum” biçimindeki yakınmaları karşısında çocuklarını haklı bulmakta zorlanmadılar.

Özellikle lise son sınıflarda okuyan öğrencilerin, sınavlardan önceki günlerde okuldan uzak kalmak istemeleri, bu amaç uğruna rapor peşinde koşmaları haklılık kazandı. “Kendi kendime daha iyi öğreniyorum, bu yüzden okula gidip zamanı değersiz kılmak istemiyorum” diyen öğrencilerin ne kadar haklı oldukları ortaya çıktı. Çünkü zamanlarının büyük çoğunluğunu yapılacak olan merkezi sınavlara hazırlanmak için ayıran pek çok öğrenci kendi başına öğrendiği bilgilerin daha kalıcı olduğunu gördü, daha az zamanda daha çok şey öğrendiğinin farkına vardı. Bu yüzden okulda geçen gün boyu süren dersleri zaman kaybına eş tuttu.

Önümüzde yeteri kadar zaman var. Pandemi süreci nasıl sonuçlanacak? 2020-2021 öğretim yılına yansıması olacak mı? Olursa nasıl olacak? Öğretim kurumları bu süreci iyi analiz edebilecek mi? Üzerinde durulması gereken asıl bilinmezlik bu soruların yanıtlarında… Okulların geçmiş yıllarda olduğu gibi eylül ayında başlayacak olmasından kimsenin kuşkusu yok. Ancak başladığı gibi devam edeceğini kimse iddia edemez. Aslında bunu zaman gösterecek, ancak bu süreçte velilerin eğitime bakışlarının değiştiğini görmek gerek, özel okul seçeneklerine yenilerinin eklenebileceği unutmamalı, gerekli önlemler şimdiden alınmalılar.

Yapılandırmacı öğretime geçme konusunda artık mazeretimiz kalmadı. Bugüne kadar öğretmen merkezli öğretimden bir türlü vazgeçmedik, mevcut anlayışla bir arpa boyu yol da aldığımızı söyleyemeyiz. Nitekim yapılandırmacı öğretim yaklaşımı 2004-2005 öğretim yılından itibaren kademeli olarak uygulamaya konulmasına rağmen 2020 Mayıs itibarıyla hala başladığı yerde duruyor… Ne tesadüf ki, o dönemin Talim Terbiye Kurulu Başkanı olan Prof. Dr. Ziya Selçuk şimdi milli eğitim bakanı. Haklı olarak bu durumdan 2023 Eğitim Vizyonu bağlamında yepyeni umutların hayata geçeceğini bekliyoruz. Ancak özel öğretim kurumları her şeye rağmen eğitimde değişimi bir an önce başlatmalı, 2023 Eğitim Vizyonunun kazanım ve getirilerini kesinlikle beklememeli. Bilinmelidir ki, Pandemi sürecinde yaşanan uzaktan eğitim, özel okullar bağlamında pek çok taşı yerinden oynattı. Bu süreçte her okulun elinden geleni yapmadığını kimse söyleyemez, zamanın darlığına rağmen başarılı bir sınav verilmediği gibi net bir gerçek var ortada. Geç kalınması durumunda eğitim sektörünün daha büyük zarar göreceği açıktır.

Değişimi gerekli kılan neden sadece Pandemi süreci değil. Eğer bir eğitim kurumu “Her öğrenci öğrenebilir” diyorsa, internet sitesinde bu yargıyı ilke olarak belirtmişse, böyle bir okulda sınıfta kalan öğrenci olmaması gerekir. Çünkü öğretim yılı başında akademik seviyesi eşit olmayan öğrencilerin bulunduğu sınıflarda öğretim yılı sonuna kadar denge sağlanır, bütün öğrencilerin seviyeleri azami ölçüde birbirlerine yakınlaştırılır. Başka bir deyişle, homojenleşen bir sınıf oluşturulur ki, böyle bir sınıfta öğrenci niçin sınıfta kalsın ki… Dolayısıyla ‘her öğrenci öğrenebilir’ ilkesiyle yola çıkan bir okulda sınıfta kalan öğrenci varsa, o okulda pedagojik değerlerin üstü örtülmüş demektir. Hele hele ödev yapmayan, derse hazır gelmeyen, kitap taşımayan öğrencileri öğretmen sınıfta bırakmakla tehdit ediyorsa; bu durumun anlamı bilin ki o öğretmen kendi zaaflarının üstünü örtüyordur.   

Son olarak şu gerçeği de anımsatmakta yarar görüyorum: Uzaktan eğitim sürecinde en kazançlı çıkanlar akademik hedeflere öğretmen desteğine gereksinim duymadan ulaşan öğrenciler oldu. Onlar yüz yüze yapılan derslerin de iyi öğrenceleriydi. Onlar hedefe giden yolda hep önde yürür, öğretmen genellikle onlarla beraber olur. Okul başarısını sırtlayanlar, öğretmenlerini mutlu kılanlar hep onlardır. Derslerine iyi hazırlanırlar, ödevlerini yaparlar, devamsızlık yapmazlar, disipline gitmezler, yüksek notlar alırlar… İster istemez bu başarı öğretmen merkezli öğretimi velilerin gözünde taçlandırır. İyi gibi, güzel gibi, başarı gibi görünen bu durum aslında Yapılandırmacı öğretim veya başka model arayışlarını gölgede bırakmaktadır. Görünmeyen gizli cezayı çekmek arkalarda kalan öğrencilere kalıyor. Öğretmen desteğinden önemli ölçüde yoksun kalıyorlar, yeteri kadar derse katılamıyorlar. Tembellik, başarısızlık, disiplinsizlik, saygısızlık, kitap taşımazlık onların hak etmedikleri sıfatlardır. Eğitim sistemimizde çözülmesi gereken en öncelikli sorunlardan biri de budur. Bence özel öğretim kurumları milli eğitimden, önce öğrenmenin merkezine tahtını kurmuş öğretmenleri oradan çıkarmayı, oraya öğrencileri yerleştirmeyi göze almalı. Bunu gerçekleştiren okullar tüm okullara hem örneklik hem önderlik etmeli. Bunun için yapılacak ilk iş, eğitim sektöründe paylaşımın önünü kesen rekabetten samimi bir uzlaşmayla uzaklaşmalılar. Böylece, dünyanın yetmişli yıllarda uygulamaya koyduğu Yapılandırmacı öğretim sisteminin önü açılmış olur.

Anlattıklarımı özetlemek gerekirse;

1. Uzaktan eğitim dersleri, okullarda yapılan yüz yüze derslerin minyatür bir kopyası olmaktan ileri gidemedi.

2. Uzaktan eğitim dersleri öğrencileri ekrana kilitlemedi, özel okullar arasındaki farklılıkları adeta sıfırladı.

3. Uzaktan eğitim derslerine katılmayan öğrenciler için ek bir çözüm üretilmedi.

4. Uzaktan eğitimden, başarılı olan öğrenciler daha çok yararlandı.

5. Öğretmen merkezli öğretimin etkisizliğini uzaktan eğitim dersleriyle veliler de gördü.

6. Yapılandırmacı öğretime geçme konusunda artık mazeretler tükendi.

7. 2020 eğitim ve öğretim yılı geçmiş yıllardaki gibi başlayacak, ancak geçmiş yıllardaki gibi devam etmeyecek.

8. Özel öğretim kurumları için akademik anlamda yeniden yapılanma ve değişim kaçınılmaz oldu.

9. Öğrenciler büyük ölçüde kendi kendine öğrenmenin tadını aldı, yeni öğretim yılında yüz yüze dersler eskisi gibi olmayacak.

10. Özel okullar, 2023 Eğitim Vizyonunun kazanım ve getirilerini beklememeli, aksi halde sektör onarılması güç yaralar alabilir.